STALİNGRAD
● Yazılar
●  2 şubat 2024

Erkin Öncan (CGTN Türk)

Ne Rus ordusunda Stalingrad ismi isteyen askerler, ne de bugünkü Rusya yönetimi elbette ki Bolşevik görüşlere sahip değil, ancak Sovyet dönemine ve o dönemin istikrar, egemenlik ve güçlü duruşuna olumlu yönde baktıkları aşikar.

Bugün dünya tarihi açısından çok önemli bir zaferin yıl dönümü. 2 Şubat 1943, dünya tarihinin en büyük savaşlarından birinin, Stalingrad muharebesinin Sovyet güçlerinin zaferiyle sonuçlanmasının 81. yıl dönümü.

Stalingrad’ın bugünkü adı ‘Volgograd’… Şehir, Volga (İdil) Nehrinin batı kıyısında kuruldu. 1925 yılına kadar bölgeye Çariçin dense de, 1925’den 1961’e kadar şehir Sovyetler Birliği lideri Josef Stalin’in adı ile Stalingrad olarak anılmaya başladı.

Bölgeye Stalingrad isminin verilmesinin nedeni Rusya İç Savaşı, yani ‘Beyaz Terör’ dönemi.

Josef Stalin, şehir Ağustos 1918’de Pyotr Krasnov komutasındaki Beyaz Ordu’nun saldırısına uğradığında, Bolşeviklerin Güney Rusya gıda tedarik sorumlusuydu. Krasnov’un saldırısında, Josef Stalin liderliğindeki Kızıl Ordu kenti savunmayı başarmıştı.

Ancak tarihler 30 Haziran 1919’u gösterdiğinde, karşıdevrimci Anton Denikin komutasındaki güçler kenti işgal etmişti. Daha sonra Denikin Ordusunun çekilmesiyle 3 Ocak 1920’de Kızıl Ordu kente girdi ve daha sonra 10 Nisan 1925’te kentin adı Stalingrad olarak değiştirildi. Böylelikle bu kent, Stalin’in adının konmasıyla sembolik bir öneme de sahip olmuştu.


Stalingrad zaferi, Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda yenilgisinin başladığı tarih olarak kabul ediliyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in imzaladığı özel kararnameye göre de, bu zafer Rusya’da resmi bayram olarak kutlanıyor. Stalingrad Savaşı’nın ardından Nazilerin doğudaki ilerlemesi durduruldu ve ‘kahverengi veba’ önce Sovyet topraklarından, sonra Avrupa’dan süpürüldü.

Stalingrad zaferini daha iyi anlamak için aslında biraz geriye gitmek, öncesinde yaşananları hatırlamak gerekiyor.

Hitler önderliğindeki Naziler ve Mihver Devletleri güçleri, 22 Haziran 1941’de, 4.5 milyonun üzerinde askerle Sovyetler Birliği’ne saldırdı. Harekatın adı, Barbarossa’ydı. Alman ordularının 22 Haziran 1941 günü Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla başlayan ve 5 Aralık 1941 gününe kadar süren çatışmalarda Alman orduları neredeyse kesintisiz olarak ilerleyip Kızıl Ordu’yu Moskova önlerine ve Leningrad’a kadar geriletmişti. 


Barbarossa Harekatı, katılan insan gücü ve sonuçları itibarıyla askeri tarihin en büyük harekatlarından biri. Resmi rakamlara göre bu cephede, başlangıçta ve süreç içinde tüm dünya tarihi savaş alanlarının hepsinden daha fazla kuvvet savaşa sürülmüştü.

Stalingrad zaferi de, böyle kanlı bir ortamda tarihin akışını değiştirerek Nazilerin yenilgisinin önünü açan bir işleve sahip oldu. Tabii, Sovyetlerin karşı saldırısının adı da Üranüs Harekatı’ydı.


Sovyet güçleri, operasyonla birlikte kışa hazırlıksız yakalanan Naziler ve işbirlikçilerini gafil avladı. Özellikle, güneydeki Nazi işbirlikçisi Romen, Macar ve İtalyan birlikleri Sovyet zırhlı birliklerinin saldırıları karşısında dayanacak donanıma sahip olmadıkları için Kızıl Ordu karşısında tutunamadı.

19 Kasım 1942’de Moskova saatiyle sabah 07.20’de başlatılan Uranüs Harekatı, 23 Kasım’ın erken saatlerinde 290 bin Nazi askerinin Don Nehri’nin doğusunda kıstırılmasıyla sona erdi.

Burada, Nazi güçlerinin yaptığı en büyük hatalardan biri, General Paulus komutasındaki güçlerin, Hitler’in talimatıyla Stalingrad’dan kıpırdamaması olmuştu. Çok sayıda kayıp verilmesine rağmen Hitler, 1942 senesinin kışından sonra Kızıl Orduyu yenebileceğine oldukça emindi.

Öte yandan, 1942 yılının ilkbahar aylarında faşistler Barbarossa operasyonunda başarısız olmalarına rağmen Baltık Devletleri, Ukrayna ve Belarus gibi oldukça büyük bir toprak parçasını ele geçirmişlerdi. Naziler, doğu tarafında cephe hattını kuzey tarafında bulunan Leningrad ile güneyde bulunan Rostov’a kadar ellerinde tutuyorlardı.

Nazi güçleri, Stalingrad’ı ele geçirerek Kafkaslardaki petrol yataklarına açılan çok önemli bir noktayı da ele geçirmiş olacaklardı. Ayrıca Stalin’in ismini taşıyan bu kenti ele geçirmek, Hitler için çok önemli bir propaganda malzemesi olacaktı.

200 gün ve gece süren Stalingrad muharebesine her iki taraftan 2 milyon kadar asker ve 2000 uçak katıldı. Çatışmalar 17 Eylül 1942’de başlarken, Kızıl Ordu 19 Kasım’da karşı atağa geçti.

İlk 2 hafta sadece uçak saldırıları ve top atışlarıyla şehir zaten harap edilmişti. Alman generallerinin ‘şok saldırılarla düşmanın savunmasını kırma ve kuşatma’ üzerine kurulu Blitzkrieg taktiği, Fransa ve Polonya gibi ülkelerin kısa süre içinde teslim olmalarını sağlasa da, Stalingrad’da Alman güçleri, yıkıntıya dönmüş Stalingrad’ın dar sokaklarında Rus keskin nişancıların açık hedefi haline gelmişti.


Ancak üç ay süren sokak savaşlarında kentin yüzde doksanı Alman kuvvetlerinin kontrolüne geçmişti. Ekim ayı ortalarından itibaren Volga kıyılarına sıkışan Sovyet birlikleri, ciddi ikmal problemleri yaşadı. Kızıl Ekim Çelik Fabrikası, Traktör Fabrikası, Barrikadi Top Fabrikası, Ana Demiryolu İstasyonu ve Mamayev Kurgan tepesi gibi bugün birer efsane halini alan ünlü direnişler de bu dönemde yaşandı.

Stalin tarafından, Stalingrad´ı savunması için General Vasili Çuykov görevlendirilmişti. Çuykov’un taktikleriyle, savaş evlere kadar indirgendi ve neredeyse oda oda çatışmaların meydana geldiği bir süreç yaşandı.


Kızıl Ordu, Nazi 6. Ordu’sunu Rumen ve İtalyan birliklerince tutulan kesimlerin bulunduğu kanat açıklarından kuşatacağı bir taktik izledi. Nihayetinde, Mihver kuvvetlerin zayıf tutulan kanatları çöktü ve 6. Ordu Stalingrad’da kuşatılarak tecrit edildi.

Kuşatılan 6. Ordu’yu kurtarma girişimleri ise başarısızlıkla sonuçlandı. Hava ikmalleri yetersiz kaldı, toplamda 488 Alman uçağı kaybedildi, sevki planlanan ikmal malzemelerinin çok azı nakledilebildi. Hitler ise, kuşatma altındaki birliklere ‘teslim olmama’ emrini yinelemekle meşguldü. Stalingrad’dan, hava yoluyla toplamda 42 bin kişi tahliye edildi. Bunlar teknik personel, hastalar ve yaralılardı ve tahliye işlemleri de planlananın çok altında gerçekleştirilmişti.


Öte yandan, 6. Ordu’nun kurtulma umudu kalmadığı halde, Nazi güçleri kendi askerlerine yalan söyledi ve onları kurtarma kuvvetlerinin geleceği yönünde oyaladı. Stalingrad’daki kurmay heyetinden bazı Alman subaylar, Hitler’in savunmada kalma yönündeki emrine uymayarak br yarma harekatı önerisinde bulunsalar da, General Paulus bu önerileri reddetti.

Halbuk, harekatı yöneten Rus askeri liderliği ise, tahmin ettiklerinden daha büyük bir kuvveti kuşattıklarını, kuvvetlerini takviye etmelerini gerektiği gerçeğiyle yüzleşiyordu.

Zafere doğru

General Konstantin Rokossovski, 8 Ocak 1943’te Stalingrad’da kuşatılmış durumdaki Alman askerlerine teslim olma çağrısında bulundu. Şartlar arasında, her askere normal öğün yemek verilmesi, tıbbi müdahale ve özel eşyalara dokunmama gibi şartlar sunulmuştu. Ayrıca, teslim olan Nazi subaylarının rütbe işaretlerini ve nişanlarını taşıyabilecekleri belirtilmişti. Uçaklarla atılan bu bildiri, teslim olunmadığı halde yok edilecekleri uyarısıyla sonlanıyordu.

Elbette, bu teslim çağrısı reddedildi.

10 Ocak’a gelindiğinde ise, Rokossovski komutasında Nazi güçlerine bir saldırı daha düzenlendi. Topçu atışlarının ardından başlayan saldırı sonucunda, Nazilerin sıkıştığı alan daha da küçülmüştü.

İkinci ‘teslim ol’ çağrısı

General Rokossovski, bu saldırıdan 10 gün sonra, General Paulus’a yeniden bir tesilm çağrısında bulundu ve bu çağrı yine reddedildi. O sırada, 30 Ocak tarihinde ise Hitler, Stalingrad’da sıkışan General Paulus’u mareşalliğe terfi ettirdi ve o tarihe kadar hiçbir mareşali esir alınmayan Alman ordusu için yeni bir ‘ilkin’ yaşanmasının ilk adımı atıldı.

Paulus’un teslimiyeti

Normal şartlarda, bu çapta bir yenilgide komutana düşen intihar etmek olur. Zira bizzat Hitler de, Kızıl Ordu karşısında bu yolu seçecekti. Ancak, Stalingrad’daki hassas durum ve savaş gücüne olan ihtiyaç nedeniyle Paulus, ‘intiharın görevden kaçmak olacağını’ söyleyerek askerlerine intihar etmeyi yasaklamıştı. Meselenin daha kritik boyutu, artık Paulus’un da intihar edemeyecek oluşuydu.

Nihayetinde, 31 ocak 1943 gecesinde Paulus, Berlin’e çektiği telgrafın ardından Sovyet askerlerine teslim oldu. Hitler ise, daha sonra Paulus için “Tüm acılardan kurtulabilecek ve ulusun gözünde sonsuzluğa ve ölümsüzlüğe yükselebilecekken O Moskova’ya gitmeyi tercih etti” diyecekti.

Bu arada, Sovyet güçlerine teslim olanlar arasında 22 general de bulunuyordu.


Savaş sonrası

Öte yandan, Stalingrad zaferinin ardından, teslim olmayı reddeden ve bir süre saklanmaya devam eden Nazi askerlerinin de olduğu biliniyor. Bu askerler, gizlendikleri çatı ve kanalizasyonlarda yaşayarak 1943 baharına kadar savaşmayı sürdürdü.

Konuyla ilgili bir Sovyet belgesinde, ‘Stalingrad’daki karşı devrimci unsurların temizlenmesine devam edildiği, kulübelerde ve siperlerde gizlenen Alman faşist haydutların, savaş çoktan sona erdiği halde silahlı direnişi sürdürdüğü, bu silahlı direnişin 15 Şubat’a, bazı kesimlerde ise 20 Şubat’a kadar devam ettiği, silahlı grupların çoğu Mart itibarıyla etkisiz hale getirildiği’ belirtilerek ve “Bu çatışmalarda 2.418 subay ve erat öldürüldü, teslim olan 8.646 subay ve erat esir kamplarına teslim edildi” ifadelerine yer verilmiş.

Yine Sovyet Don Cephesi Karargâhı’nın 5 Şubat 1943 tarihli raporunda ise, “38. Motorize Tugay kesimindeki bir bodrumda 18 silahlı SS bulunmuştur. Teslim olmayı reddeden bu Alman kuvveti imha edilmiştir” notu düşülmüş.

Stalingrad Zaferi’yle birlikte, faşist güçler yenilgi, Kızıl Ordu ise düşmanı Berlin’e kadar süreceği bir evreye girdi. Alman tarihinde ilk kez bu kadar güçlü bir ordu, Stalin önderliğindeki sosyalist güçlerin karşısında büyük bir yenilgi aldı.

Yaklaşık 1 milyon 100 bin Sovyet askeri çarpışmalarda hayatını kaybetti. Savaşta sivil halkın ölüm oranı da çok yüksek boyuttaydı. Kuşatmadan önce 500 bin olan Stalingrad nüfusu, savaş bitiğinde bine inmişti.

Eğer Naziler Stalingrad’ı ele geçirebilseydi, bu durum faşizmin hakimiyetinin daha da büyümesi anlamına gelecekti. Nazilerin Kafkasya petrol sahasından Hazar hattına kadar ilerleyen bir doğrultuda önü açılacaktı, öte yandan Leningrad ve hatta Moskova dahi büyük bir tehlike altına girecekti.

Yeniden isim tartışmaları

Eski Rusya Başbakanı Sergey Stepaşin, geçen sene yaptığı açıklamada Stalingrad Savaşı’nda kazanılan zaferin anısını korumak için Volgograd kentinin yeniden Stalingrad olarak adlandırılması gerektiğini söylemişti.

‘Volgograd mı, Stalingrad mı? 80 yıl sonra: Tarihin dersleri ve modern anlamlar’ yuvarlak masa toplantısında konuşan Stepaşin, “Bugün Paris’te bile Stalingrad Meydanı varsa, benim ülkemde Stalingrad kentinin olmaması yanlış olur” ifadelerini kullanmıştı.

Stalingrad adı, Rusya’nın Ukrayna operasyonunda da yeniden gündeme geldi. İsimlerini ‘Stalingrad’ koyan bir gönüllü taburu savaşmaya başladı. Operasyon bölgesinden bazı askerler ise, Volgograd’ın adının yeniden Stalingrad olması talebiyle cepheden videolar paylaştı. 

Askerlerin bu önerisi, Rusya Federasyonu Komünist Partisi (KPRF) tarafından da desteklenmişti.

Konuyla ilgili bir açıklama yayınlayan parti lideri Gennadi Züganov, “Stalingrad, Volgograd olmamalı! Bugün Ukrayna’da Rus dünyası için neo-Nazizme karşı savaşan gönüllüler de tam olarak bunu düşünüyor” ifadelerini kullanmıştı.

Volgograd adının yeniden Stalingrad olarak değiştirilmesi konusunda ‘Duma’ya daha önce çok sayıda öneri sunduğunu’ söyleyen Züganov, konuyla ilgili düzenlediği ankette ise katılımcıların yüzde 83’ünün Stalingrad ismini istediğini söylemiş, ordu içinde Sovyet yanlısı duyguların güçlü olmasının ‘çok sembolik olduğunu’ savunmuş ve “Adamlarımız, neo-Nazizm’e karşı kurtarılmış şehirlerde yükselen Zafer Sancağı altında mücadele ediyor. Askerlerimiz, SSCB bayrağı şeklinde ve Lenin ile Stalin’in fotoğraflarından oluşan armalar takıyorlar. Ve bu şaşırtıcı değil. Ne de olsa, Sovyet Anavatanı için savaşan ve kahverengi vebayı yenen büyük atalarımızın hatırası, bugün yine kahraman savaşçılarımıza neo-Nazizm ile savaşında önderlik ediyor” demişti.

‘Rusofobiyi ve ülke içindeki anti-Sovyetizmi ve anti-komünizmi bitirmenin zamanının geldiğini’ savunan Züganov ayrıca, “En zeki, en güçlü ve en bağımsız olduğumuz zamanları, büyük Sovyet mirasını reddetmeyi bırakın” açıklamasında bulunmuştu.

Zaferin 80. yıl dönümünde, düzenlenen törenler kapsamında Volgograd’a geçici olarak Stalingrad tabelaları asılsa da, henüz Rusya yönetiminin bu konuda resmen attığı bir adım yok.

Stalingrad örneğinde, faşizm bize aslında var olmayan şeylere dayanan, içi boş bir ‘iradeciliğin’, ırkçılıktan kaynaklanan kibrin, büyük güç şovenizminin ve antikomünizmin trajik sonunu gösterdi. Stalin önderliğindeki Sovyetler ise, ortak aklın, vatanseverliğin, fedakarlığın ve sosyalizmin kitleleri seferber edebilme gücünün en başarılı örneklerinden birini sergiledi.

Rusya artık Sovyetler Birliği olmasa da, bugün bütün yaşananların geçmişle doğrudan bağlantısı var. Geçmişteki bütün zaferler gibi, yapılan bütün hataları ve bütün çöküşleri, bugün yaşanan problemlerin ana sebeplerinden sayabiliriz.

Rus askerler neden Stalingrad ismini öneriyor?

Rusya’da hem ordu içerisinde, hem de Rusya halkında ve eski Sovyet ülkelerinde SSCB dönemine duyulan sempatinin arttığını söylemek mümkün. Bu, konuyla ilgili sık sık yapılan anketlere de yansıyor. Ancak, bu sempatinin ideolojik bir arka planının olup olmadığını söylemek çok zor.

Rusya ve eski Sovyet coğrafyasında yaşayan halkların Stalin dönemi başta olmak üzere Sovyetler’e duyduğu özlemin sosyalizmden ziyade ‘eski güzel günlere’, ‘büyük ve güçlü devlet’e duyulan özlemle ilgisi var. Zira anket sonuçlarına göre bu özlemi duyanlar çoğunlukla yaşlılar. Yani, yıkılmak üzereyken dahi olsa Sovyetler’de yaşamış, daha da önemlisi SSCB sonrası yıkımı yaşamış insanlar.

Öte yandan, ‘eski güzel günlere’ ve ‘güçlü devlet’e duyulan özlemin tutarlı bir ideolojik arka plana sahip olmasına gerek de yok.

Bu durum, Stalingrad ismi isteyen, ya da Sovyet simgelerini takan, Zafer Sancağı taşıyan askerler için de geçerli. Eğer, Sovyet dönemine duyulan özlem, Sosyalizme duyulan özlemle aynı şey olsaydı, bugün Rusya’da ve diğer eski Sovyet ülkelerinde sosyalistler hem halk hem de işçi sınıfı içerisinde çok daha güçlü pozisyonlarda olurdu.

İsim yeniden Stalingrad yapılır mı?

Bu sorunun cevabı, elbette ki bu talepte bulunanların kamuoyu gücüyle ve Putin önderliğindeki Rus siyasetinin Sovyet mirasına bakışı ve bundan yararlanma niyetleriyle alakalı.

Putin, 23 Temmuz 2004’te Moskova’daki Meçhul Asker Anıtı’nda Yeltsin döneminde sonradan kazınmış olan Volgograd adının Stalingrad olarak değiştirilmesi emrini vermişti.

Putin ayrıca, “Sovyetler Birliği’nin dağılması Rusların çoğu gibi benim için de bir trajedi oldu. Tamamen farklı bir ülkeye dönüştük. Binlerce yıl içinde bir araya getirilmiş olan her şey önemli ölçüde kaybedildi” demişti.

Bu arada, bugün Rusya milli marşı olarak dinlediğimiz marşın müziği de Sovyet döneminden kalma. Bu karar da, 2000 yılında Putin döneminde alındı. Sözler değiştirilse de, müzik aynı kaldı.

2000 yılında da, yine Putin’in önerisiyle Kızıl Bayrağın da Rus ordusunun bayrağı olmasıyla ilgili yasa geçirilmişti.

Öte yandan Putin, 4 Aralık 2000 tarihinde Ulusal Simgelere İlişkin Açıklama’sında şunları yazmıştı:

“Acaba, Sovyetler Birliği’nde çalışma kampları ve Stalin’in baskıları dışında hatırlamaya değer hiçbir şey yok mudur? Dunayevski, Şoholov, Şostakoviç, Korolev’in büyük başarılarına ne diyeceğiz? Yuri Gagarin’in uzay yolculuğunu nasıl değerlendireceğiz? 1945 ilkbaharındaki onurlu zaferi nasıl açıklayacağız? Kızıl Bayrak, Büyük Anayurt Savaşı’nda halkımız tarafından kazanılan zaferin simgesidir.”

Yine Putin ayrıca, Lenin’in mozolesi Yeltsin ve Gorbaçov tarafından da kaldırılması savunulurken ‘onu gömmenin Sovyetlerin yaşayan tarihini gömmek olacağını’ söyleyerek buna karşı çıkmıştı. Ve yine Putin, 2005 yılında bir Alman kanalına verdiği röportajda, Sovyetlerin dağılmasıyla ilgili olarak “Bu milyonlarca insanı ilgilendiren bir trajediydi, kirli suyu boşaltalım derken hatayla çocuğumuzu boşaltmıştık” demişti.

Özetle, ne Rus ordusunda Stalingrad ismi isteyen askerler, ne de bugünkü Rusya yönetimi elbette ki Bolşevik görüşlere sahip değil, ancak Sovyet dönemine ve o dönemin istikrar, egemenlik ve güçlü duruşuna olumlu yönde baktıkları aşikar. Nazi bayrağı taşıyan Ukraynalı askerlerle Sovyet bayrağı taşıyan Rus askerlerin savaştığı, adeta 2. Dünya Savaşı filmi setinden fırlamış sahnelerin yaşandığı günümüz Ukrayna savaşının ‘nostaljik’ ikliminde, bu tür zaferlerin ve bu zaferlere ilişkin önerilerin daha fazla gündeme geleceği aşikar.


Orijinal yazının linkine buradan ulaşabilirsiniz: https://cgtnturk.com/81-yil-donumunde-stalingrad-zaferi/